TEVAZU!

TEVAZU!

Değerli Dostlar; Lao Tzu’nun “Yol ve Erdem” kitabı altmış altıncı bölümünde “mütevazı-tevazu” konusu çok güzel bir şekilde ele alınmış, bu hafta sizlerle bu hususu paylaşalım istedim.

Tevazu (mütevazı): Sözlükte alçak gönüllü olmak olarak geçmektedir. Tevazuu “aza razı olma ve halkın yükünü çekme” diye de bilinmektedir.

·       Irmaklar ve denizler vadilerin hükümdarı olabilirler, çünkü onlar altta kalmayı iyi bilirler.

·       Vadilerin hükümdarı olabilmelerinin sebebi budur.

·       Bilge kişi halkın üstünde olmayı arzu ediyorsa, sözlerinde alçak gönüllü olmalı,

·       Halkın önünde olmayı arzu ediyorsa, onların gerisinde durmalı.

·       Bundandır ki bilge kişi halkın üstünde dursa da ağır gelmez onlara.

·       Halkın önünde dursa da engel olmaz onlara.

·       Bundandır ki dünyada herkes destek olur ona ve nefret etmez ondan.

·       Kimseyle çekişmediğinden, dünyada kimse de çekişemez onunla.

İslâm kelimesinin zengin içeriğinde teslimiyet ve tevazu kavramı da bulunur. Kur’an semantiğinin önemli temsilcilerinden Toshihiko Izutsu, Kur’an’ın Câhiliye sonrasında meydana getirdiği zihniyet değişikliğinin temel alanlarından birini rab-kul münasebetinin teşkil ettiğini söyleyerek İslâm’ın “bütün kâinatın sahibi” mânasında Allah kavramını zihinlere yerleştirmesinin Allah ile insan arasındaki münasebette de bir değişiklik oluşturduğunu, böylece ibadet kavramının merkezî bir konum kazandığını, Kur’an’da itaat, teslimiyet ve tevazu ifade eden birçok kelimenin yer aldığını söylemektedir. Izutsu’ya göre tevazu anlamı taşıyan kavramlar içinde özellikle “Allah’ın iradesine teslimiyet” mânasıyla (meselâ bk. el-Bakara 2/112, 128) İslâm’ın önemini arttıran şey bizzat Allah’ın Kur’an’da kendi dinine bu adı vermiş olmasıdır (Âl-i İmrân 3/19, 85; el-Mâide 5/3). Çünkü İslâm gerçek itaat ve tevazuun başlangıç noktasıdır. İslâm’a göre o dönemdeki toplum ikiye ayrılır. Câhiliye adı verilen önceki toplumda ferdin ahlâk anlayışına sertlik (unf), baş kaldırı (ibâ’), taassup (hamiyyet), kibir ve serkeşlik ifade eden kavramlar hâkimdi. İslâm’dan sonraki bireyin karakterini ise teslimiyet, itaat ve tevazuun ifade ettiği hasletler belirlemiştir (Kur’ân’da Allah ve İnsan, s. 187-194).

Cenâb-ı Hak buyuruyor: